Dağın yamacından uçan kartal gibiydim. Sımsıkı tutunduğum iple Aya fırlatıldım. Sis birden aralandı.
Mehmet yokuşun başında; abim ve ablam aşağı doğru yürüyordu. Yaylıma saldığımız at, dörtnala balyaların olduğu
yöne doğru tozu dumana katıp koşuyordu. Bulutlara yakın olmak güzeldi. Bir şey yukarı doğru gitmeme engel
oluyordu. Dünya tersine dönmüştü. Hızla yere doğru düşerken, balyaları gördüğümü hatırlıyorum. Işık hüzmeleri
arasında gökyüzünde balıklar yüzüyordu. İncecik bir zar ayırıyordu göğü; bir tek ben görebiliyordum.
Nehar Çakır, Fadime dediğinde bir Fadime daha diyesiniz gelir. Abdullah dediğinde bir Abdullah daha. Mizah
yapmak için çaba sarf etmiyor yazar. Çocukluğundan gelen doğal bir akışla kaleme alıyor öykülerini; Karadeniz gibi
hırçın, dalgalı. Dikkatli bakarsanız, Çakır'ın çizdiği resimde nice manzaralar görürsünüz. Göğü incecik bir zar ayırırken,
yüksek yaylalar, yemyeşil ormanlar çıkar karşınıza. Yöre halkının yüzyıllardır aşina olduğu kavramlar öykülerin içinde
yer bulur. Lapaza, hartoma, ligarba ve daha fazlası. Eseri bitirdiğinizde Karadeniz'e gidesiniz gelir. Bizden söylemesi.