Sonucu Daralt
Kategori
(x)Hikaye - Öykü
Yayıncı Kategori
Etiketler
Yayıncı
Fiyat Aralığı
Eser Sahibi
Sıralama : Göster :
Toplam 931 kayıt bulunmuştur Gösterilen 40-60 / Aktif Sayfa : 3
Deniz`in hayatı artık eskisi gibi değil. Annesi ve babası ayrılıyor. Artık iki evi ve her hafta bir o eve, bir diğerine gidip gelen kırmızı bir bavulu var. Keske her şey eskisi gibi olabilse, Deniz öyle üzgün ki. Neyse ki hayat, sürprizlerle dolu. Kim bilir, belki de Deniz gizli bir hazine keşfeder. Kırmızı Bavulum, çocukların en büyük endişelerinden birini, anne baba ayrılığı konusunu işliyor. Çocukların ilk okuma kitabı olarak tek başlarına okuyabilecekleri bu kitap anne ve babası ayrılmak üzere olan ya
85 TL.
Yeryüzünde önemli bir nokta sürekli sarsıntı geçiriyormuş gibiydi. Ekrandaki görüntü de hızla soluk alıp vererek sanki yeryüzünün o noktasıyla aynı tempoda sarsılmaya devam ediyordu. İnsanın can çekişmesi denilen hakikat galiba böyle bir şey olmalıydı. Bir süre daha sesi dikkatle dinledim ve çırpınışını izledim ekrandaki görüntünün. Sanki benim kalbim de soluk alıp veren çarpıntıya eşlik ediyor gibi çarpıyordu. Birden ekran karardı ve görüntü kayboldu. Aynı anda ayağa kalktım ve ekrana doğru hızla yürüdüm.
150 TL.
Orada üçüncü bir adam daha vardı. Ne kadar zamandır oradaydı, konuşulanların ne kadarını duymuştu, hiçbiri bilmiyordu. Üç kişiden oluşan bu küçük gruptan uzak bir köşede duvara yaslanarak yere çömelmişti. Yılana benzeyen gövdesi tekinsiz bir sessizlik içindeydi; yumruk yaptığı sağ elindeki damarların seğirmesini saymazsak hareketsizdi. Kare şeklindeki bir kutu ve üzerindeki siyah örtü onu kurnazca sahneden gizliyordu. Bu dramanın her perdesini gözlerini bir an bile ayırmadan pürdikkat seyretmişti, artık müd
150 TL.
“Canavar gözlerini yummuştu. İnsan nazarının tesirli olduğuna dair o eski inanış doğru muydu yoksa hayvanın uykusu mu gelmişti bilmiyorum ama bana saldırmak şöyle dursun, yumuşak tüylü siyah kafasını kocaman pençelerinin arasına alıp uykuya dalmış gibi görünüyordu. Onu uyandırıp tekrar vahşi hayata döndürürüm korkusuyla hiç kıpırdamadan öylece dikildim. O şeytani gözleri artık üzerimde hissetmediğim için daha berrak düşünebiliyordum. Beni bu tuzağa düşüren o hain düzenbazın söyledikleri bir yana, sezgilerim
150 TL.
Heinrich von Kleist (1777-1811): XIX. yüzyıl Alman edebiyatının en önemli yazarlarındandır. Tiyatro oyunları, şiirler ve öyküler yazdı. Kant’ı okuduktan sonra bilginin değerinden kuşkuya düştü, akla değil duyguya güvenmeyi tercih etti. Akıl ile duygu arasında süren zıtlık eserlerinin özünü oluşturdu. Öykülerinde insanların ve doğanın zorbalığı karşısında kendilerini tüketircesine bütün güçlerini harcayan kişileri konu aldı. Eserlerinde titizlikle seçilmiş sözcüklerle örülü güçlü bir ifade kullandı. Sanatsal
70 TL.
Elçin'in hikâyeleri psikolojik çatışma ve psikolojik tahlillerle temayüz eder. Bu hususlar hikâyelerinin en karakteristik vasfıdır. Onun hikâyelerinde dikkati çeken en önemli özellik serbest çağrışım metodudur. Serbest çağrışım, daha önce hafızaya nakşedilmiş bir olayın ansızın akla gelmesi veya gündüz rüyası denilen hayallere dalmak şeklinde tarif edilebilir. Ancak Elçin'deki serbest çağrışımı psikanalizle ilişkilendirmek doğru değildir. Elçin'de tabiatiyle yorum yoktur. Çünkü bunlar sanattır, hikâyedir. B
200 TL.
İnsan yeni kıyafet giyince değişiyor. Köylüler süslendiğinde tarlada birlikte çalıştığın kişilere benzemiyorlar. Ben de o gün türkü söyleyip saz çalan erkekleri, avluda kollarını birbirlerinin omuzlarına atarak halay çeken delikanlıları, gülerken ağızlarını kapatan kadınları yeniden tanımıştım. Heyecandan yüzüm yanıyordu. Yaşam bana, az evvel tandırdan çıkmış ekmek gibi sıcak ve yumuşak görünmüştü. Sonra yağmurlar başladı, sonra selde taşlar yuvarlandı. Sonra felaket oldu. Annemle kız kardeşim ölümümün ardı
130 TL.
Eski İstanbul’dan Hikâyeler (1935-1950), Sermet Muhtar Alus’un 1935-1950 tarihleri arasında, kaleme aldığı eski İstanbul’a dair hikâyeleri bir araya getiriyor. Kitap, farklı tarihlerde Akşam, Yeni Sabah gazetelerinde ve Amcabey, Aydede, Akbaba, Aydabir ve Hafta mecmualarında yayımlanmış ve insana dair hikâyelerin yer aldığı yazılardan meydana geliyor. Yazarın Eski İstanbul’dan Hikâyeler'de anlattıkları bütünüyle –yaklaşık 75 yıl önceki– kendi hatıralarından, şahitliklerinden, gözlem ve izlenimlerinden; yakı
250 TL.
“Cesedimin gömüleceği bir ağaç gölgeliği bile bulunmaz burada, kanımın süzülüp aktığı kaldırım taşları yüzünü buruşturacak, bir kova su dökecekler oraya, izime bile tahammülü kalmayacak kimsenin. Kocaman dünyada işgal edeceğim yere sığmam için kolumu önceden kesmişlerdi zaten. Sonunda bedenim de temizlendi. Oysa herkes incinirdi biraz eli havada kalınca, bu yüzden kimseye elimi uzatmadım. Sıkılmış bir elim olması yetmişti, fazlası zaten bana göre değildi. Bir isim, bir rakam, bir eşya, bir nefes, bir sözle
100 TL.
Eski İstanbul’dan Tipler (1931-1951), Sermet Muhtar Alus’un 1931-1951 tarihleri arasında, kaleme aldığı eski İstanbul’un tipleri ile ilgili yazılarını bir araya getiriyor. Bu yazılar farklı tarihlerde; Akşam (30 Sene Evvel İstanbul, Masal Olanlar, Gördüklerim Duyduklarım, Dünden Bugünden, Bugünden Dünden üstbaşlıklarıyla) Yeni Sabah, Son Posta (Geçmiş Zaman Olur ki… üstbaşlığıyla) gazetelerinde ve Aydede (Bugünden, Dünden üstbaşlığıyla), Akbaba, Aydabir ve Tarih Hazinesi mecmualarında yayınlanmıştır. Bu yaz
260 TL.
Denizağaçları, Kemikyüzleri bir Çingenenin düşürdüğü elmanın yuvarlanmasını seyrederken insanlığın kaderini yenemeyişini, içindeki sesi çoğaltmaya çalıştığında dudaklara zımbalanan teli, turuncuyu siper almanın çaresizliğini anlatır. “Denizağaçları”nda, alışılmışın içinde olup bitenler ilk kez görür gibi izlenirken “Kemikyüzleri”nde, insan zihninde ve ruhunda kat kat derine inip hapsolunan karabasandan uyanma çabasındaki o aşina duyguya varılır. Bildik dünyanın seyrinde bir çocuğun hayal gücüyle, tanıdık ol
80 TL.
“Dedi ki götür beni aya aya aya,” radyo son ses çalıyor, araba süratini artırıyordu. Radyo Kafa direksiyonu sıkı sıkı tutarken, Bayan Dudak avucundaki taşı hiç bırakmadı. Araba o kadar hızlanmıştı ki etrafa baktıklarında görebildikleri tek şey renk cümbüşü oldu. Görüntüler birbirine karışmış, arabayı yutan gizli bir tünel oluşturmuştu. Bu kez korkusuzca atmosfer katmanlarını geçtiler. Gökdelenlerin arasından süzülerek parktaki bir ağacın hemen yanına sert bir iniş yaptılar. Radyo Kafa ağaca çarpmamak için d
100 TL.
Uzun zaman sonra bütün aile fertleri yeniden bir araya geldik. Kimseden çıt çıkmadı. İlk konuşan olmak zordu. Hepimiz bu sorumluluğu bir başkasının almasını ve iki yılda birbirine yabancılaşan bu ailenin yeniden kaynaşmasını bekledik. Sohbeti başlatma görevinin bana düştüğünü biliyordum. Söyleyeceğim ilk cümle aramızda geçecek olan konuşmanın gidişatını belirleyeceğinden önemliydi. Ağzımdan çıkacak kelimeleri seçmeye çalışırken çorbayı unuttuğumu fark ettim. Soğuk Çorba’daki öyküler, hayal kırıklıklarından,
100 TL.
Hemşire deskinin tam karşısındaki odamıza sertçe daldım. Cezam neyse razıyım, asacaksanız asın, kesecekseniz kesin, her ne halt olacaksa olsun artık demekti bu. Ah aptal, yediği nanenin farkında olan insan ezikliğiyle girsene içeriye. Çocukluğumdan beri annemin, haritamı çıkarır gibi detaycı ve ters bakışı çarpıntı yapmıştır bende. Boğazımda mısır koçanı varmış gibi yutkunup babamı kaldırmasına yardım ettim. O karısının aksine olgun bir gülümsemeyle baktı yüzüme. Yapma şunu be adam, bana öyle bakma. Leyla P
90 TL.
Ayşe Hicret Aydoğan Mozart’ın Nasırlı Elleri adlı öykü seçkisiyle kadının ruh çöküntülerini, arzu ve kırılganlık bağlamında kimi zaman teslimiyetle kimi zaman isyankâr, direkten bir sesle yansıtır. Öyküler toplumsal önyargıları derinden sorgulayan bireysel ve çekingen bir sesin edebiyat dünyasına girişini müjdeler. Hicret, öykülerdeki sağlam kurgusuna müziğin tınısını ekleyerek kendine has bir edebî duyuşu da sergiler. Kimi zaman bir piyanonun tuşlarında, kimi zaman bir leşin içinde çırpınan, kimi zaman da
85 TL.
'Deli saçması' dedik geçtik çoğumuz söylediklerine. Oysa bilirdi eskiler, dünyada saçma diye bir şey yoktu, her şeyin anlamlı bir gerçeği ve yerini dolduracağı bir gereği vardı. Eskiler hem şunu da bilirlerdi; delilik dediğimiz şey aklın zembereğinden boşalması ve tedbiri elden bırakmasıydı. Fikir biz akıllıların zihnine nereden geliyorsa; delilerinkine de oradan geliyordu ama hesapsız olarak, şarttan ve kayıttan azade olarak... Taşmış aklın tezahürlerini taşımak zaten sermest yaşayanlar için hayatın tabii
68 TL.
Uzun bir müddet görmedim onu. Mevsimleri devirdim. Şehirlerde deliler aradım. Hakkında düşünmeyi bırakmıştım. Çünkü Mustafalar karışmıştı zihnimde. Sonra bir ağacın altında rastladım ona, değneğini yanına uzatmış, ayaklarını güneşe vermiş, benleriyle uyumaktaydı. Dünyada en aptalca şey akıllı olmak, dedim onu görünce. Kaç kişi bir ağacın gölgesinde korkusuzca uyuyabilir? Doğar doğmaz, akıllı yavrum, diye sevilenler sıradan şeyleri yapmayı, diğerlerine benzemeyi istemezler. Koştururlar biraz daha akıllı olma
90 TL.
“İşte Bu Bizim Hikâyemiz”de Manisa’dan, Kula’dan, İzmir’den, Yatağan’dan ve Muğla’dan yansıyan yaşanmışlıklar tüm Ege’yi çepeçevre sarıyor. Dünden bugüne bir film şeridi gibi geçen yaşam öyküleri, aslında bizim hikâyemizin de yazardan okura “biz”de tamamlanması bir bakıma. Feriştah Nine’nin kahve pişirdiği ocak, evlat acısı gibi kaybı içine çöken bir öğrenciden hatıra fesleğen saksısı, baba yadigarı savaş tablosu ve tablonun arkasında bulunan savaşa giden asker listesi, öğrencilerin hikâyeleri, yazıları, pa
150 TL.
Ay, hâlâ bütün cömertliğiyle yolumu aydınlatıyor. Ve sonra nefesimin kesildiğini hissediyorum heyecandan. Çünkü orada, işte tam karşımda! Ürkütmemeye çalışarak El’e yaklaşıyorum. Bir tül gibi salınıyor rüzgârda. Üzerinde kimliğini belli edecek tek bir iz yok. Duaya açılmış gibi göğe bakıyor. Neden sonra beni fark edip, “O!” diyor. “Kendini yok etti! Geriye sadece ben kaldım!” Bir an şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemiyorum. Ama o, umursamıyor ve tekrar göğe dönüyor. Şaşkınlığım geçince “Demek onu tanıyordun!”
90 TL.
Beni oraya getiren güç umurumda değildi. Yok olup gittikten sonra ardımdan yaşanacaklar beni hiç mi hiç ilgilendirmiyordu. Bir okul, bir kütüphane, bir tiyatro salonu, hayaleti olmadan da ayakta kalabilirdi elbette. Ama bir hastane bensiz ne yapacaktı! Hayır, hayır. Kendimi vazgeçilmez bulmuyordum, sadece evi gerçekten ev yapanın “anne” olduğunu bilmek gibi bir şeydi bu. Burayı, bu hastaneyi, bunca zamandır bir yuvaya çeviren bendim. Çünkü sizler, ben incecik kıymıklarımı batırmadan anlamıyordunuz hayatını
90 TL.
Sıralama : Göster :
Toplam 931 kayıt bulunmuştur Gösterilen 40-60 / Aktif Sayfa : 3