Okumak başkasının zihninde yürümek midir, yoksa kendi düşüncemizin başlangıç noktası mı? Yazmak, kalemin gölgesinde oyalanmak mı, yoksa özgün bir sesin doğuşu mu?
Arthur Schopenhauer, keskin zekâsı ve ironisiyle, okur-yazar-düşünür üçgenini sorguluyor. Kimi zaman okumanın bağımsız düşünceyi körelttiğini, kimi zaman kötü kitapların iyi olanı boğduğunu söylüyor. Ama aynı zamanda iyi okumanın, yazmanın ve kendi başına düşünmenin yollarını da işaret ediyor.
Bu kitap, Schopenhauer’in üç klasik denemesini ilk kez bir araya getiriyor: Okumak ve Kitaplar Hakkında, Yazar ve Üslup Hakkında ve Kendi Başına Düşünmek Üzerine. Metinlere eşlik eden çağdaş yorumlar — David Bather Woods, Paul D. Wilke ve Oliver Mohr’un yazıları — düşünceleri günümüzün bilgi çağında yeniden tartışmaya açıyor.
Okur için bu küçük hacimli ama yoğun kitap, yalnızca felsefenin değil, edebiyatın ve kişisel düşünme çabasının da aynası niteliğinde. Denebilir ki bu kitap, hem kitaplarla hem dille hem de kendimizle kurduğumuz ilişkiye bir tür yeniden bakma daveti.