19. YÜZYILIN ortalarında İngiltere’de varlıklı bir ailede dünyaya geldi. Önünde konforlu bir hayat, güzel elbiseler ve büyük sofralar vardı. Fakat onun kalbini saran tek hayal hemşire olmaktı.
Ancak bu hayal, o dönemde hem ait olduğu seçkin sınıfa hem de ailesine fazlasıyla aykırıydı. Hemşirelik, sadece yoksul ve çaresiz kadınların yaptığı bir iş olarak görülürdü.
Fakat o, asla pes etmedi. Zengin bir ailenin ‘uslu kızı’ olmayı reddedip kendi yolunu çizdi. Kalbinin sesini dinledi ve tüm dünyayı etkileyen bir adım attı.
Kırım Savaşı’nda cepheye gönüllü giderek yaralı askerleri iyileştirmek için gece gündüz çalıştı. Elinde lambasıyla hastane koridorlarında dolaşırken ona ‘Lambalı Kadın’ dediler.
Sadece hastaları değil, hemşirelik mesleğini de dönüştürdü. Cesareti, şefkati ve vazgeçmeyen ruhuyla İngiltere’den Hindistan’a kadar milyonlara ilham verdi.
Bu kitap, hayallerinin peşinden giderek dünyayı değiştiren o kızın gerçek hikâyesini anlatıyor.
Bu nefes kesen hikâyeye daha yakından şahit olmaya ne dersiniz?