Hilal, halasının verdiği hasır sepeti karıştırırken, bir anda tuhaf ve harika bir dünyaya ışınlanır. Makaralar konuşur, yengeçler konser verir. Fakat... Bu muhteşem yerde kendisini bekleyen bir tehlike vardır. Durumu kurtarmak Hilal’e düşer. Acaba başarılı olabilecek mi? Bu hikâye çocuklara bambaşka bir dünyanın kapısını aralıyor: Bu dünyada sevgi ve yardımlaşma var. Gelin çocuklarımız Hilal’le birlikte duygudaşlık yapmayı, yardımlaşmayı ve tehlikelerin üstesinden gelmeyi pekiştirsin.

“Bu eserin, “Blithedale” bölümünde, okurların çoğu, Roxbury’de bulunan ve −on yıldan biraz daha uzun bir süre evvel− Charles Fourier’nin tesirinde kalmış bir grup sosyalistin ikamet ettiği ve zirai faaliyetlerde bulunduğu Brook Farm’ın, cüzi ve aslına pek de uygun olmayan muğlak tasvirini muhtemelen sezecektir. Yazar, bu topluluğu hatırında tuttuğunu ve −bu toplulukla, bir süreliğine, şahsen alakadar olma fırsatına sahip olduğu için− müteakip sayfalardaki hayalî anlatıya daha gerçekçi bir renk vermek umuduy

Erva Şikago’da üniversite hocası olan anneannesi Leyla’nın kendisinden istediği hediyeyi ararken tesadüfen karşısına çıkan bir sürprizle irkilir. Bu sürpriz hayatını tamamen değiştirecektir. Erva ve arkadaşı Sare kendilerini heyecan verici olaylar içinde bulur. Anneannesinin hediyesi, üstelik neredeyse yarım asır sonra Yafa’dan Şikago’ya nasıl gelmiştir? Bu roman üç kuşağın, üç ülkenin hikâyesini anlatır. Filistin, Lübnan ve Amerika... Üniversiteye adım atmak üzere olan Erva iki farklı kültürün çelişkil

Türk şiir, edebiyat, siyaset, fikir ve eğitim dünyasının parlak simalarından biri kuşkusuz Ziyâ Paşa’dır. Her yönüyle tam bir 19 asır Osmanlı edibi, aydını, devlet adamı olan Paşa’nın bıraktığı edebî ve fikrî miras bugüne kadar tam olarak değerlendirilebilmiş değildir. Özellikle dil, edebiyat, edebî sanatlara dair çalışmalarıyla ve Yeni Osmanlı siyasî hareketi içinde yer alması bakımından kendi zamanının etkili sîmâları arasında yer almıştır. Bugüne kadar çoğunlukla edebî ve siyasî yönleriyle tanınan Paşa’n

İçeriden bir ses gelmiş miydi? Eğer ölmüşse ve ben bir anlığına bu düşünceden rahatladıysam ki rahatladım, korkunç kötü biriydim; gün gün onun ölümünü bekleyen, ikiyüzlü biri… Çünkü ona sürekli gülümsüyorum, hiç ölümünü beklediğimi bilsin istemiyorum. Ölümünü beklediğimi… İşte, neler de söylüyorum! Onun ölümünü beklemeyen ve sırf iyilik olsun diye ona bakan biri olursam gerçekten iyi biri mi olacağım?

Müzeyyen Çelik Kesmegülü öyküleri insanı derin bir perspektiften ele almaktadır. Hırsızlar, köylüler, âşıklar, kavuşabilenler, kavuşamayanlar, aile babaları, bebekler ve hatta bir embriyo, öykülerin kahramanı olur. Bir Tekel dükkânına da uğrar, bir cinci hocanın dizinin dibinden de geçer. İhtiraslardan beslenir, dipsiz ezginliklerle boğuşur. Hayatın olur olmaz durumlarını farklı gözlerden görmekte ve taşra, şehir yaşamı, ev gibi mekânlarda dönüşen insanı ortaya çıkarmaktadır. İnsan hâllerini bazen fantastik

… Arka kapak şiiri: Salıncakta sallanıyorum Bir aşağı bir yukarı Ayaklarım havada Sımsıkı tutunuyorum Altımda çiçekler serili Rüzgâr hafifçe yanağımdan okşuyor Bir an sanki uçuyorum Dünya gitgide Uzakta kalıyor Dünya küçük Çiçekler büyük oluyor …

Garip ve İkinci Yeni Şiiri Karşılaştırmalı Bir Araştırma, modern Türk şiiri için dönüm noktası olan iki hareketin (Garip ve İkinci Yeni) sanat anlayışlarının benzeşen ya da farklılaşan yönlerini poetikalarının temelini oluşturan gerçek, güzel, anlam, akıl ve akıl dışılıkla ilişkilerini odağa alarak incelemektedir. Rus Biçimciliği, yapısalcılık gibi çağdaş kuramların yanı sıra fütürist, dadaist ve sürrealist akımların sanat anlayışlarından da yararlanan çalışma Garip ve İkinci Yeni’yi dil, anlatım, teknik, k

On dokuzuncu asırla birlikte Doğu coğrafyasında varlık gösteren Batılılaşma cereyanları edebiyatı da tesiri altında bırakmış ve dönüştürmüştür. Edebiyatın modernleşmesi, Batılılaşması yahut edebî teceddüt ardından Doğu coğrafyasında tahkiye esasen yeni bir kimlik kazanmıştır. Bahsi geçen bu yenileşmede roman ve öykü daima önemli bir konuma sahip olmuşlardır. Bu kitap, İranlı usta kalemlerin öykülerinden birer eseri layık olduğu gibi tanıtabilme endişesinin getirdiği sorumluluk bilinci ile dört senenin sonun

Gassan Kenefani, işgal edilmiş Filistin’in Akkâ şehrinde 1936 yılı Nisan ayının dokuzunda doğdu. 1947 yılından son- ra Şam ile Kuveyt arasında ve Londra’da yaşadı. Gassan öykü yazmaya on dört yaşında çok erken başla- dı. Öyküleri yaşadığı hayatın gerçeklerinden esinleniyordu. Onun tepkisi genel olarak Arap sorununa özel olarak Filistin sorununa yönelikti; bu, yazdıklarında açıkça görülüyor. Baş- langıcından 8 Temmuz 1972’de şehid oluncaya kadar haya- tını bu sorun için vakfetti. Arkadaşlarından birine yaz

Burada oldukça iyi yaşıyorum, fâni bir beden bundan daha fazla özeni kaldıramazdı. Odamın balkonu bir bahçeye bakıyor; etrafı çiçekli çalılarla sarılmış ve örtülmüş (buradaki bitki örtüsü garip, Prag’da su birikintileri neredeyse donarken balkonumun önünde çiçekler yavaş yavaş açıyor.) ayrıca tamamıyla güneş (veya yaklaşık bir haftadır olduğu gibi bulutlarla kaplı gökyüzünü) görüyor; kertenkeleler ve kuşlar, birbirine uyumsuz çiftler beni ziyarete geliyor. Merano’nun tadını çıkarmanızı o kadar çok isterdim

Dr. Mustafa ÇALIŞKAN Nevrotik bozukluk tanılı bireylerin dini yaşantılarını konu edinen bu çalışma, nevrotik bozukluk tanılı bireylerin dindarlıkları ve rahatsızlıklarıyla mücadelelerinde dini başa çıkma ile ilgili deneyimlerini, düşüncelerini ve algılarını anlamayı amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda araştırma, nitel araştırma yöntemlerinden fenomenolojik desene dayalı olarak gerçekleştirilmiştir. Bu kapsamda amaçlı örneklem yöntemi ile ulaşılan Ruh Sağlığı ve Hastalıkları (psikiyatri) polikliniğinde “Ne

“Recaîzade Mahmut Ekrem Külliyatı”nın ilk cildinde Nijad Ekrem ve Tefekkür bulunuyor. Bilindiği gibi Tefekkür, Recaîzade’nin, Nijad’ın doğumundan (31 Ağustos 1884) sonra yaşadığı sevinçle kaleme alıp bastırdığı (Ocak 1888), Nijad Ekrem ise tutkuyla sevdiği oğlunun ölümünün (1 Mart 1900) ardından yaşadığı derin acıyla, onunla biriktirdiği anıları, onun için yazdığı şiirleri, ona ait resimleri ve ondan geriye kalan her şeyi derleyip yayımladığı (1911), hayat tanığı iki kitaptır. Bu özellikleriyle iki eser -am

Dandini Dandini dandini dastana, Gider beşik, gelir beşik. O kadar hızlı sallama, Başım döndü be kardeşlik. Dandini dandini dastana, Danalar girmiş bostana Çocuk öyle komik ki, Neler söyledi bana; Hah hah ha.. Gevezelik ederken, Süremedi danayı. Beceriksiz bacaksız, Yedirdi lahanayı. Kâmil Uğurlu: Konya’da doğdu. (Hadim, Aladağ) Mimar Sinan Üniversitesi’nde mimarlık öğrendi. Mimarlık yaparken şiir de yazdı. Çocukça şiirleri de var. Bu kitap onlardan biri. Ayrıca torunları var. Hepsi sizin gibi, hepsi düny

Gizemli nedenlerden ötürü okula şapkayla gelen yeni kız da kim? Sıcak havalarda bile neden bu şapkayı takıyor? Diğerleri onun bu durumuyla dalga geçtiğinde Rana garip şapkasını neden taktığını açıklamak zorunda kalır. Zeynep Rana’nın en iyi arkadaşıdır. İyi günde de kötü günde de onun yanındadır. Rana ve abisi Selim ile birlikte çok güzel vakit geçirirler. Üçü birlikte hayatları boyunca unutamayacakları eşsiz bir geziye çıkarlar. Balonla yapacakları gezide onlara katılmaya ne dersin?

Elinizdeki kitap, “taş u toprak arasında” var olmaya çalışan bir gencin notlarından mülhemdir. Bir hatıra metni mi? Hayır. Doğrudan o notlara bağlı kalarak günü gününe bir iz sürmeyi amaçlamıyor. Bir anı-deneme metni olarak düşünebilirsiniz. Seksenlerin ortasından doksanlara değin Ankara’ya ilişkin tasvirler. Ankara’nın kitapçı dükkânları, kütüphaneler, kahvehaneler, siyasi çevreler, gençlik hareketleri ve fakülteye dair hatırda kalanlar. Bir bakıma o yılların başkentini, bir taşralı muhafazakâr gencin gözü

Şair, muharrir, Mevlevî dedesi, gazeteci, müderris, Mesnevîhân ve edebiyat tarihçisi gibi çok yönlü kişiliğe sahip bulunan Tâhirü’l-Mevlevî Osmanlı ile Cumhuriyet nesilleri arasında adeta bir kültür köprüsü oluşturan âbide şahsiyetlerimizdendir. Genç yaşlarından, yetmiş beş yıla varan ömrünün son günlerine kadar yoğun bir telif faaliyeti göstererek ardında yüze yakın yazılı eser bırakan Tâhir Olgun, Farsça ve Türkçe ile eski nazım formlarında yazılmış yüzlerce manzumeden oluşan bir dîvân sahibi olması sebeb

Zorunda mıyım? Bazı sorular vardır ki, bir kere soruldu mu peşini bırakmaz! İşte bu kitap tam da böyle soruların peşine düşüyor ve düşünmeyi düşündürüyor. Düşünmek ne sihirli bir şey böyle. Eğlenceli, felsefi ve absürt bir yolculuğa hazır olun! Ama tabii… Zorunda değilsiniz.

Kimi kurtarıcıyı bekler, kimi beklemeyi inkâr eder. Kimi, kurtarılacak bir şey kalmadığına inanır. Peki ya sen? Sen kimin gelişine hazırlanıyorsun? Bu kitap, beş farklı inanç düzleminde beş ayrı tiyatro evreni kurarak, insanın zamanla, hakikatle ve kendi iç sesiyle kurduğu ilişkiyi sahneye taşıyor. Kurtarıcının geldiği ya da hiç gelmeyeceği bir dünyanın ortasında, karakterler bekleyişin yükünü, inkârın yalnızlığını, sabrın kırılganlığını ve anlamın çözülebilirliğini bedenlerinde taşıyor. Birinci bölüm, ar

Konumuz “ilişkiler” olunca konuşmamız gerekenleri konuşmuyoruz. Flört, evlilik, cinsellik… Narsistler, güçsüzler, mükemmeliyetçiler… Her ilişkinin kontratının ana maddesi sadakat… Ve hakikat… Hep arayıp durduğumuz ve fakat hep de elimizden kaçan o hakikat… İlişkiler, çift olma hâli, bu konuda kanıksadıklarımız, susturulduklarımız bahsinde ilk akla gelen isim, ülkemizin kıymetli psikiyatrlarından Gülcan Özer; uzun zaman sonra okurlarıyla buluşuyor! Bu kitapta; hayat akıp giderken ilişkilerin, aşkların baş