Oblomov, 1859’da yayımlanmış ve 19. yüzyıla damgasını vurmuş, çağdaşları tarafından da çokça tartışılmış önemli eserlerden biridir. Günlerinin çoğunu yatarak geçiren, hayaller kuran, planlar yapan ancak hiçbirini gerçekleştiremeyen bir toprak sahibi olan İlya İlyiç Oblomov’un içsel dünyasını ve ruhsal çözülüşünü adım adım gözler önüne sererken Rusya’nın toplumsal ve tarihsel değişiminin de panoramasını çizer.
Roman, ataletin pençesinde kıvranan Oblomov’la onu bu ataletten kurtarıp dış dünyaya kazandırmaya çalışan çocukluk arkadaşı Ştolts arasındaki karşıtlık üzerinden ilerler. Bu bireysel çatışmanın arka planında aristokrasinin çözülmeye, burjuvazinin yükselmeye başladığı 19. yüzyıl Rusya’sının dönüşümleri resmedilir. Oblomov’un içinde bulunduğu hal, basit bir tembellikten ya da kararsızlıktan çok daha fazlasıdır; Oblomov zamanın değişen ruhuna ayak diremektedir çünkü bildiği dünya hızla değişmektedir.
Gonçarov’un bu romanıyla edebiyata kazandırdığı “Oblomovluk” kavramı, tembellik, sürekli erteleme alışkanlığı, atalet gibi bireysel zaafları simgelemenin yanı sıra değişen düzene ayak direyenlerin de bir ifadesidir.