Kadim inanışlarda geçtiği üzere ilk insan, Hz. Adem’dir. Aynı zamanda ademden yani yokluktan gelip oğullarla yaşamı devşiren ilk kişide Hz. Adem’dir. Yeryüzünün ilk babası olarak kadın ve erkek herkesin ilki; “insanlığın atası” olarak bilinir. Ana ve Ata, insan için ayrılmaz ikilidir, tıpkı bir kuşun iki kanadı gibi… Fakat çocuklarla babalar arasında yeryüzü tarihi boyunca devam eden bitmez tükenmez kavgalar da zamanın dönemeçlerini oluşturmuştur. “Sizin hiç babanız öldü mü?” diye soran Cemal Süreya’ya en doğru cevabı, madden ve manen babası olmayanlar verir. Ölüm yokluksa, beden yok olmadan yok olan babaların bıraktığı arkalarındaki çocuklar kadınlar ve yarım kalmış hikayeler, “Sizin hiç babanız oldu mu?” sorusuna geçmiş olur. İnsan sadece babası ölünce, babasız kalmaz. Babalık aitlik ve sahiplik arasında bir kavram olduğu için biyolojik baba kavramından da anlaşılacağı üzere biyoloji tek başına baba olmak için yetmez.
Babalık da, annelik gibi kişinin öğrenmesi gereken bir süreçtir. Bu sebeple uzmanlar “annelik içgüdüsel, babalık sosyal bir beceridir” der. Geleneksellikten modernliğe geçile beraber annelik, babalık, çocukluk rolleri yeniden tanımlanmıştır. Fakat farklı yaş gruplarından oluşan 600 kişilik çalışma grubumuza “size göre baba nedir?” diye sorduğumuzda çoğunluk “DAĞ” demiştir. Baba kavramına bir çok şey eklenip çıkarılsa da değişmeyen şey, babanın güven ve dayanak anlamı olmuştur. Dağın taş ve kayalardan oluşan heybetli ve dik duruşu, kolay geçilemez oluşu, zamanın da eskitemediği bir eşleştirme gibi görünmektedir. Lacan’ın deyişiyle babalık; görünen, aşikar olmayla ilgilidir. Kadın anneliği için şahitlik istemez ama babalık ister.