Batı’da yükselen Filistin dayanışması gerçekten bir vicdan uyanışı mı, yoksa yeni bir manevi yönelişin işareti mi?
İslam, yalnızca bireylerin inanç dünyasını şekillendiren bir din değil; adalet, merhamet ve dayanışma ilkeleriyle sosyal hayatın tüm boyutlarını kuşatan bir medeniyet anlayışıdır.
Bu kitap, Filistin mücadelesi bağlamında Batılı bireylerin İslam’a yönelimlerini ve bu yönelimlerin dijital medyada nasıl temsil edildiğini inceliyor. Sosyal medya paylaşımlarından toplumsal tepkilere uzanan geniş bir yelpazede, “İslâmofilî” kavramını, yani İslam’a karşı sevgi, hayranlık ve anlayış temelli yaklaşımları, çok yönlü bir biçimde analiz ediyor.
Bulgular, İslam’a geçişin yalnızca bireysel bir inanç dönüşümü değil; aynı zamanda manevi bir dayanışma, sembolik bir direniş ve topluluk bilincinin yeniden inşası olduğunu gösteriyor.
Dijital çağda “İslâmofilî”, artık sadece İslâmofobiye bir tepki değil; küresel kimlik arayışının, adalet duygusunun ve barış idealinin yeni bir dili olarak karşımıza çıkıyor.
Belki de asıl soru şudur:
İslâmofilî bir sevgi biçimi mi, yoksa insanlığın kendine dönüş çabası mı?