Osmanlı’nın son döneminde doğmuş ve yetişmiş; ömrünün uzun bir kısmını da Cumhuriyet
döneminde geçirmiş, dolayısıyla iki dönem arasında köprü vazifesi görmüş şahıslar arasında
sonraları Tahir Olgun adıyla bilinen Tâhirü’l-Mevlevî’nin önemli bir yeri vardır. Sufi ve
mesnevihan, şair, edip, müverrih, muharrir, muallim gibi sıfatlarla mücehhez, döneminin iyi
yetişmiş insanlarından olan Tâhirü’l-Mevlevî, hayatının son döneminde giriştiği şerh çabasıyla
gelenekte mühim bir mevki olan Mesnevî şârihi ünvanını da kazanmıştır. Mensubu
bulunduğu medeniyetin değerlerini zor zamanlarda, eğitim yanında yayıncılık faaliyetleri
üzerinden de dile getirmeye, yaşatmaya, nakletmeye gayret etmiş, bu minvalde birçok örnek
eser ortaya koymuş bir münevverdir.
Ṭâhirü’l-Mevlevî külliyatımızın 34 kitabı onun 1114 şiirinin yer aldığı Türkçe kaleme aldığı
toplu şiirleri. Bu kitapta bir araya toplanan şiirleri, Türkçe üç divanı ile, çeşitli kitap ve
dergilerde yer alan diğer şiirlerinden meydana gelmektedir. Kitabın birinci kısmında şairin ilk
şiirlerinin yer aldığı Dîvânçe-i Ṭâhir; ikinci kısımda Ṭâhirü’l-Mevlevî’nin İkinci Divanı, üçüncü
kısımda Dîvân-ı Ṭâhirü’l-Mevlevî yer almakta. Ṭâhirü’l-Mevlevî’nin Diğer Şiirleri adlı
dördüncü bölümde de, şairin yukarıda adları geçen üç divanı dışında kalan şiirlerine yer
verilmiştir.
Toplu şiirlerin üst başlığı şairin âdeta kendine seslendiği alttaki beytinden hareketle “Âh ey
Ṭâhir!” oldu.
Âh ey Ṭâhir! O bezm-i maʿnevî mestânına
Ḳalbden peymâne, sevdâdan sebûlar var idi.
Bu eserin tekmil hale gelmesi, kültür ve medeniyet dünyamıza ait çevirileri ve Osmanlı
Türkçesinden hazırladığı eserlerle tanıdığımız Mehmet Atalay’ın gayretleri ve titiz çabasıyla
gerçekleşti.