Sonucu Daralt
Kategori
(x)Roman - Çağdaş Türk Edebiyatı
Yayıncı Kategori
Etiketler
Yayıncı
Fiyat Aralığı
Eser Sahibi
Sıralama : Göster :
Toplam 293 kayıt bulunmuştur Gösterilen 80-100 / Aktif Sayfa : 5
18 Aralık 1938-4 Mart 1939 tarihleri arasında Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilen ve 1941’de kitaplaştırılan Selma ve Gölgesi, Türk edebiyatının en gizemli ve karanlık kadın kahramanının sıra dışı hikâyesini içerir. Her zaman alaca ışıklar arasında yaşayan, ardında ölü erkekler bırakarak ilerleyen, vampir mi yoksa seri katil mi olduğu şüphesi roman boyunca bir gerilim pandülü hâlinde kafamızda salınan Selma, Selim İleri’nin ifadeleriyle, “viran yalısında tek başına, dudakları kan kırmızısı, iri yeşil gözl
250 TL.
BOZKURTLAR, Ateş çocuk dergisinin 7 Ocak 1937’de çıkan 7. sayısından, 29 ve 30. sayılar haricinde, 40. sayısına kadar tefrika edilip kitap olarak yayınlanacağı 1946’ya dek yarım kalan Bozkurtların Ölümü ve onun devamı olarak 1949’da yayınlanan Bozkurtlar Diriliyor’un, Ötüken Neşriyat tarafından 1973’te büyük yazarının lütufkâr müsaadeleriyle birleştirilip neşredilen ilk baskısında aldığı yeni ismidir. Birinci Gök Türk Kağanlığı’nın çöküşü ve Kür Şad önderliğindeki 40 Türk bahadırının canları pahasına esaret
450 TL.
Biri anne diğeri çocuk hakkında iki güzel hikâye. Birisi daha çok dokunaklı, diğeri daha çok neşeli. İlki "Ana mı? Yoktu ana. Yok, vardı ana. Bir vardı, bir yoktu; türkülerimizde kaldı ana ile bitiyor, diğeri rüyalara karışan bir gerçekle: "Bekir'in Alimcan'a getirdiği haber bu kez gerçekti. Çok geçmeden Kırım'a dağıldı ve Kırım'da iki Alim'in varlığını bilmeyen kimse kalmadı; biri Alim Aydamak, diğeri Alim Kulaksız.
80 TL.
Dalkavuklar Gecesi (1941) ve Z Vitamini (1959), yazarın yaşadığı devri, o devirdeki yetkilileri -birincisinde antik çağda muhayyel bir devlete taşıyarak, ötekinde kendi zamanından 50 yıl sonrasına taşıyarak- hicvettiği iki kısa satirik/allegorik romandır. Şahıslarının çoğu o dönemdeki kişilerdir ve müthiş bir tenkit salvosuna tutulmuşlardır. Bu iki kısa romanın önemi, “Millî Şef”lik devri ve tek parti diktatoryasının hüküm sürdüğü, ülkede kimsenin gıkını çıkaramadığı yıllarda, devrin ricalini hedef alması v
110 TL.
‘Ben okumaya başlayınca edebiyat, sanat, resim, müzik dünyasında bir gezintiye çıktım... Günümüz okurunun tezcanlılığına, meşrebine, hızına uygun bir kitap’ Leylâ Erbil’in Altun için söylediğine ben de katılıyorum: ‘Yazılarını okudukça ne kadar az şey bildiğimi fark ediyorum.’” Doğan Hızlan
90 TL.
İki ay sürekli çalıştım öykü üzerinde, ve, bitirir bitirmez, bir tek cümlesini okumadan, müsveddesini toplayıp masamın en alttaki çekmece gözüne sakladım. Düşünmüyorum öykü üzerine. Kompoziayonundan, alışılmış öykü sınırları içinde kalıp kalmadığından emin değilim. Teknik yapısı dışında stili, sanatsal değeri üzerine de düşünmüyorum. Düşünmeye gerek duymuyorum. Ne ki, öyküyü yazdığım sürece, İhtiyar Savaşçı ve Melek Hanım'la birlikte, kendimin de bugünkü Gurzuf'a ve Kızıltaş'a döndüğümü, ötekiler gibi, kend
150 TL.
İçime bir eziklik çöktü badem dallarına bakarken. Kasımın sonu yaklaşıyor. Yarın gökyüzü kararır, doğu yeli eser soğuk. Toprak donar. Eski kuyunun çevresindeki sular buz kesilir. Sonra kar yağar yeryüzüne lapa lapa. Karlara gömülür üzüm bağı ve yöresi. Biz, evlerimizde uyuruz. Ama evlerimiz tapınak içerisinde. Bilinmez. Yeşil üniformalılar tekme ve dipçikle kapılarımızı açarlar; gece demez, kış demez; bizi kamyonlara doldurup şehrin bir ucunda bekleyen, demirden sürgün trenlerimize götürürler. Kalır badem a
190 TL.
Ağır ama güçlü adımlarla köprüye doğru yürüdüm; yürürken, sımsıkı sıktığım yumruğumu öbür elimin avucu içine vura vura: Ben yalnız değilim! Ben yalnız değilim! diye tekrarlıyordum soluğum altında. Ben yalnız değilim! Bunu yalnızca kendime değil, üstünden geçtiğim yollara, çamlara, çimlere, kayalara söylemek, uçurumların ucunda durarak avaz avaz göklere haykırmak istiyordum... Ben yalnız değilim! Eti etimden, kanı kanımdan biri olacak yanı başımda. Haksız suçlamalara uğradığım zamanlarda suçsuzluğumu savunac
140 TL.
İkinci Dünya Savaşı'nın çetin şartları altında, emredilen yere ulaşmaya çalışan bir Rus birliği… Birlikteki askerler Hasanlar, Cumaylar, Kasımlar… Alman işgaline karşı, kendi vatanlarını işgal eden Rus ordularına katılmak zorunda kalan Türk askerler. Türk edebiyatının müstesna şahsiyeti Cengiz Dağcı'nın kendi askerlik tecrübelerini de aksettirdiği bu romanda cepheden cepheye intikal etmek zorunda kalan askerlerin bir yanda tabiata diğer yanda ise Alman birliklerine ve avcı uçaklarına karşı verdikleri amansı
140 TL.
Sabahları sokakta duruyor, sırtımı binaların duvarlarına dayayıp kaldırımda koşuşup oynayan çocuklara bakıyor, onların yanına varıp onlarla beraberce oynayasım ve sevinesim geliyordu. Fakat kendilerini ürkütmemek için ancak uzaktan seyredebiliyordum. Gene de onlara bakarken kalbimin en derin bir yerinde hayattan büsbütün kopmadığımı hisseder ve gözlerimi kapatıp uzak Kırım'ı, Gurfuz'u görürdüm. Evet, orda. Dedemin, babamın kemikleri gömülü toprakta. Yalnız orada. Doğduğum topraklarda. Oranın göğü altında, O
100 TL.
Cengiz Dağcı, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra vatanı Kırım'dan çok uzaklarda, İngiltere'de yaşamak zorunda kalmıştır. İngiltere'de uzun yıllar yaşamasına rağmen bütün romanları hep Kırım hakkında olmuş ve ana karakterlerini de tabiatıyla hep Türklerden seçmiştir. Ancak 1998 yılında kaleme aldığı Bay Markus Burton'un Köpeği başlıklı uzun soluklu hikâyesiyle kendi yazarlığı için bir ilki gerçekleştirmiş ve içinde yaşadığı İngiliz toplumundan karakterler seçerek onları anlatmıştır. Hikâyede, Benci adlı köpeği v
100 TL.
Polonya, İkinci Dünya Savaşı'nda Alman işgali altındadır. Ancak Ruslar da, diğer taraftan Polonya içlerine doğru ilerleyerek Almanları buradan çıkarmak niyetindedirler. Polonyalı millî direnişçiler Varşova'da Ruslar yaklaşırken, Almanlara karşı bir ayaklanma tertiplerler. Cengiz Dağcı kendisinin de şahit olduğu bu kanlı ayaklanma günlerini, babasını Birinci Dünya Savaşı'nda kaybetmiş, yirmi altı yaşındaki Teresa Zaromb'un gözünden aktarır. Teresa, ölüm ve korkunun hüküm sürdüğü bu günlerde bütün sevdiklerin
150 TL.
Ağır bir taş gibi oturdu Anneme Mektuplar yüreğimin üstüne yıllarca. Eserin yayınlanmış şekli elime geçince ruh dinginliği içinde buldum kendimi -taş aniden kaldırıldı, yara kapandı, ve üstüme hoş bir hafiflik kondu... Bugüne değin söylemek istediğim şeyleri -beni mutlandıran, beni üzen, beni ayakta tutan ve yaşamama yardım eden şeyleri- Anneme Mektuplar'da söyledim... Anneme Mektuplar'a döktüğüm sevgi ve heyecanı annem bana yirmi yıl içinde nasıl aşıladıysa, aynı sevgi ve heyecanı neredeyse kırkbeş yıl boy
260 TL.
“Osman Cemal’in Çingeneler’i muhakkak bir şaheserdir. Osman Cemal şimdiden sonra bir tek yazı yazmasa Türk edebiyatına kazandırdığı bu şaheserle gene mahzun ve gene yarı meçhul aramızda dolaşsa, bu, hiçbir zaman değeri birdenbire, bir çığlık halinde meydana çıkarmayı unutmayan edebiyat denilen şey ona bu şaheserinin layık olduğu mevkii vermekte gecikmeyecektir. Okudukça şaşırıyorum. Sayfaları çevirdikçe içim hüzün, sevinç ile dolu karmakarışık bir âleme giriyor. Gâvur Etem kitaptan fırlıyor, karşımda Apukur
320 TL.
“Osman Cemal’in Çingeneler’i muhakkak bir şaheserdir. Osman Cemal şimdiden sonra bir tek yazı yazmasa Türk edebiyatına kazandırdığı bu şaheserle gene mahzun ve gene yarı meçhul aramızda dolaşsa, bu, hiçbir zaman değeri birdenbire, bir çığlık halinde meydana çıkarmayı unutmayan edebiyat denilen şey ona bu şaheserinin layık olduğu mevkii vermekte gecikmeyecektir. Okudukça şaşırıyorum. Sayfaları çevirdikçe içim hüzün, sevinç ile dolu karmakarışık bir âleme giriyor. Gâvur Etem kitaptan fırlıyor, karşımda Apukur
66 TL.
“Tarihler 1935’i gösterirken, Mustafa Kemal Atatürk’ün de izniyle, Türk Tarihi Araştırma Cemiyeti’nden üç uzman Mimar Sinan’ın mezarını açıp kafatasını incelemek ve ölçülerini tespit edip Mimar Sinan’ın Türk olduğunu ispatlamak için türbenin önünde bir araya gelmişti. Yüzyıllar önce kapanan bu mezar bilimsel bir araştırma için açılacaktı; ama bundan daha heyecan verici olan şeyse dünya mimarlığına damga vuran, Osmanlı’nın en önemli şahsiyetlerinden birisinin kafatasının gün yüzüne çıkması olacaktı.” Dönem g
160 TL.
Halil İbrahim, kalbi vatan aşkıyla yanıp tutuşan, bir yanda milletini içerisinde bulunduğu zor durumdan kurtarmak isteyen, öte yandan Bulgar güzeli Nadya ile evlenme hayali kuran bir gençtir. Halil İbrahim’in hayallerini gerçekleştirme arzusuyla bıkıp usanmadan çalıştığı bir sırada patlak veren 1876 Bulgar İsyanı ise her şeyi hallaç pamuğu gibi atan, peşinden büyük bir millî mücadeleyi getiren özel bir hadise olarak beliriverir.Halil İbrahim’in Rumeli’nin güller şehri Kızanlık’ta başlayıp İstanbul’da Sultan
210 TL.
“Aşk acısı nasıl geçer, Dede?” Teklifsiz sormuştum, o da tereddütsüz cevapladı: “Geçmez, oğul!” “?” “Evvela şunu bil ki bir insan yaşarken âşıksa ölürken de âşıktır. Şimdi sofra hazır, barakamıza buyur, bunlar geniş zamanın lafları...” … Neydi aşk? Herkesin bildiği fakat kimsenin çözemediği bir sır, hudut tayin edilemeyen bir umman mıydı? Yoksa aşk; sevdiğinde kimsenin görmediğini görmek, hiç kimsede bulmadığını onda bulmak mıydı? Yahut aşkın gözü hakikaten kördü de bu bir aldanma mıydı? Eğer öyleyse Yarada
150 TL.
Sıralama : Göster :
Toplam 293 kayıt bulunmuştur Gösterilen 80-100 / Aktif Sayfa : 5